30 Ocak 2018 Salı

Gazi Pşışawko Tevfik Bey(1883-1948)

Posted by Шlэрэнкъо

Pşışawo Tevfik Bey(1883-1948)

                         Pşışawo Ethem Bey'in(Nam-ı diğer Çerkez Ethem) İlyas, Nuri ve Reşit Bey'den sonraki en küçük ağabeyi Tevfik Bey kimdir?
                         1864 yılında Kafkasya'dan Balkanlara sürgünle gelen dedesi Pşışawo Abdullah Efendi'nin en büyük oğlu Ali Bey ve eşi Goşemaf Hanım'ın 4. oğludur Tevfik Bey. Yıllarca Adığe halkının hiç yakasını bırakmamış savaşların içinde doğmuş, savaş nesillerinin  bir ferdidir. Ağabeyleri İlyas ve Nuri Beyler Balkanlardaki ayaklanmacılarla girdikleri çatışmalarda hayatlarını kaybetmişlerdi. O da büyümüş ve ağabeyi Reşit Bey gibi subay olmuş ve Osmanlı'nın her cephesinde can siperane ayaklanmaları bastırmaya çalışmıştı.
                        1. Dünya Harbinde Almanya ile ortak olan Osmanlı devleti Almanya'nın savaşı kaybetmesiyle yenik sayılmış ve ordusu lağvedilmişti.
                        O dönemden bir anekdot;
                        Tevfik Bey, babası Ali Beyin Bandırma'daki konağının balkonunda oturuyor. Yoldan geçen iki eski askerin onu gayr-i ihtiyari asker selamıyla selamladığını gören eşi Kıymet Hanım sorar;
-Bunlar hala sana niye selam veriyor?
Tevfik Bey- Hı hı hı. Onlar gayet iyi biliyor. Yarın işler tersine dönerse...
                        Lağvedilmiş bir ordunun askeri olan Pşışaw kardeşlerden Reşit Bey son Osmanlı Meclis-i Mebusanına Saruhan Milletvekili olarak girmiş, aynı zamanda Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olarakta İstanbul'da  istihbari faaliyetlerde bulunurken, Tevfik Bey Kuşçubaşı Eşref Bey ile Salihli'deki çiftliklerini adeta bir  cephaneliğe dönüştürmüşlerdi.  İran cephesinde yaralanmış Ethem Bey ise, nekahat dönemini atlatmak için  Bursa'nın Mihaliç Kasabasına bağlı Emre Köyü'ndeki baba ocağına dönmek zorunda kalmıştı.
                       Pşışaw kardeşler Anavatanları Kafkasya'yı Ruslardan geri almak için Çerkez ve Kürtlerden oluşan bir ordu kurma çalışmaları yapıyorlardı ki, İngilizler tarafından destekli Yunan ordusunun Anadolu'yu işgal etme hazırlığında olduğu bilgisi bu planlarını alt-üst etmişti. Bu işgali önleyebilmek için büyük bir maddi kaynağa ihtiyaç vardı. Bu kaynağı temin edebilmek amacıyla  her çareye başvuruyorlardı. Bu konudaki girişimlerinden biri de Yunan birliklerinin Anadolu işgali sırasında ihtiyaç duyacakları paranın karşılanması için İngilizler tarafından İzmir valisi Rahmi Bey'e gönderilen parayı her halukarda ele geçirmekti. Rahmi Bey bu parayı Ethem Bey'e güzellikle vermeyince oğlunu kaçırmışlar ve fidye karşılığı serbest bırakmışlardı.
                       Çok kısa bir süre sonra beklenen gerçekleşmiş, Yunan İzmir'e girmişti. Orbay Rauf Bey ile Kundukh Bekir Sami Bey vatanperverliğine, samimiyetine ve savaşçılığına en güvendikleri Pşışaw kardeşlerin evine giderek  Ethem Bey ile babası Ali Bey'e gelişmeleri anlatmış ve bir direniş başlatmaları için onları ikna etmekte hiç zorlanmamışlardı. Hele ki anlatılanları duyan babaları Ali Bey;
                      -Bir vatanımızı kaybettik Çakır, diğerinide kaybetmek olmaz. diyerek onay vermesiyle hiç vakit kaybetmeden bir direniş örgütleme çalışmalarına başlamıştı. Pşışaw kardeşler daha sonraları Kuvva-i Seyyare olarak adlandırılan 10.000 kişilik gerilla savaşçısından oluşan bir ordu kurarak, Yunan ordusuna Ege'yi dar eden büyük bir cephe açmıştı.  Batı Cephesi  Umum Kumandanı Ali Fuat Paşa ile çok iyi bir uyum içerisinde hareket eden Kuvva-i Seyyare Umum Kumandanı  Ethem Bey ve ağabeyi Tevfik Bey her cephede başarıdan başarıya koşuyordu. Taa ki Gediz muharebesinde Yunanın büyük bir bozguna uğratılmasına kadar. Bu başarıyı hiç içine sindiremeyen  Ankara, Ali Fuat Paşa'Moskova'ya ataşe olarak atayıp, yerine İnönüyü getirince, İnönünün riyakarlıkları nedeniyle eski uyum bitmiş, yerini kaosa bırakmıştı. Ethem Bey'in olmadığı zamanlarda vekil olarak Tevfik Bey bu orduyu sevk ve idare ediyordu.
                     Bilecik'te İstanbul hükümet temsilcileriyle buluşma bahanesiyle Ankara'ya çağrılan Ethem Bey'e suikast teşebbüsü açığa çıkınca  Pşışaw kardeşlerle Ankara arasında ipler tamamen koptu. her ne kadar kazanma ihtimalleri olmasa da, Batı cephesindeki tüm birliklerini Kuvva-i Seyyare üzerine süren Ankara, sonu tasavvur edilemeyecek derecede  korkunç olacak bir iç savaşa fütursuzca zemin hazırlıyordu.
                     Bir iç savaşın ne derece vahim sonuçlar doğuracağını gayet iyi biliyordu Pşışaw kardeşler. Buna mahal vermemek içindir ki, tarihte eşine rastlanmamış bir strateji geliştirerek birliklerini lağvetmiş, hatta kendi üzerlerine sürülen orduya katılmalarını sağlamışlardı. Kendileri de Yunan'dan geçiş hakkı talep ederek savaşmaktan feragat etmişlerdi. Bu feragati kendileri için çok iyi bir koz olarak kullanan Ankara çoktan hain! olarak ilan etmiş oldukları Pşışaw kardeşleri 150likler listesinin en başına koymuştu. Yıllarca sürgün hayatı yaşayan Pşışaw kardeşler,  150 liklere af çıkınca Ethem Bey hariç yurda dönmüşlerdi.
                     Tevfik Bey Emre Köy'de tam bir açık hapishanede yaşıyordu. Öyle bir tecrit edilmişti ki, hiç kimse ne bir selam verebiliyor, nede selamını alabiliyordu. Kim ki onunla selamlaşsa yada tek bir kelime konuşsa köydeki muhbirler jandarmaya ihbar ediyordu. İhbar edilen kişi Dağkadı'daki jandarma karakoluna götürülüyor ve saatlerce sorguya çekiliyordu. Bu durum dayak ve işkenceye varabiliyordu.
                      Tevfik Bey yaşadıklarından kahroluyordu. Üzüntüsünden verem olmuştu son yıllarında. Bandırma'da tedavi oluyordu. Sıcak bir yaz günüydü. Güneş sabahtan daha kavurmaya başlamıştı ortalığı. Tevfik Bey her hafta belli bir günde Dağkadı karakoluna imzaya gitmek zorundaydı. Bandırma'dan Akçapınar yoluna kadar vasıta ile gelmişse de, oradan Emre Köy'e yaya olarak gitmek zorundaydı. Yaya olarak Eski Ziraatlı'yı geçmişti. Yeni Ziraatli Köyü'nden K'oh Rahmi henüz çocuktu ve Salih amcasıyla tarlaya gidiyorlardı. Amcası Yokuş aşağı sallanarak gelen Tevfik Bey'i uzaktan daha tanımıştı.
-Oooo. Bak. Pşışawko Tevfik bu gelen.
Hemen  öküz arabasını durdurup  gelmesini beklediler. Selamlaştılar. Amcası;
- Gel köyde birşeyler ikram edeyim. Biraz muhabbet ederiz. Hem yorulmuşsundur. Dinlenirsin biraz.
- Allah razı olsun da. Dağkadı'ya imzaya yetişmem lazım. onun için vakit kaybedemem.
Tevfik Bey K'oh Rahmi'ye seslenir;
- Evlat! Varsa bana bir bardak su verirmisin?
K'oh Rahmi derhal testiden bir bardağa su doldurmaya hazırlanıyordu ki, Tevfik Bey hastalığını başkalarına bulaştırmamak için cebinde taşıdığı bardağını çıkararak;
- Hayır! O olmaz. Buna doldur. der.
 K'oh Rahmi de onun uzattığı o bardağa suyu doldurur. Tevfik Bey suyu içtikten sonra vedalaşırlar ve Tevfik Bey yine bir  imza için Dağkadı yollarına düşer.
                      Bir gün Tevfik Bey Emre Köydeki kahvenin bir köşesinde tek başına  otururken Jandarma içeri giriyor.
Jandarma Karakol Başçavuşu;
- Herkes ayağa kalksın. Arama var!
Tevfik Bey dahil herkes ayağa kalkıyor. Başçavuş Her hafta imza vermeye gelen Tevfik Bey'e karşı antipati beslediği  için hemen onun yanına giderek her daim yaptığı gibi onu azarlıyor ve ağza alınmayacak küfürler ediyor. Tevfik Bey Başçavuşun hakaretlerine alışkın olduğundan ve çaresizlikten dolayı sineye çekiyor her şeyi. Tevfik Bey çekiyor da, o anda orada bulunan misafir Çerkeslerin çok ağırına gidiyor şahit oldukları durum. İçlerinden birisinin akrabası olan Bursa Vilayeti Jandarma Kumandanı Albay Huşt Tahir Şevki Bey'i Bursa'da ziyaret ederek durumu izah ediyor.
-Tamam. İlgileneceğim. Ben gerekeni yaparım. Siz durumu takip edin. diyerek onları yolcu ediyor Huşt Tahir ŞevkiBey.
                     Ertesi gün tek başına doğru Dağkadı Karakoluna gidiyor. Başçavuşu da yanına alarak, denetleme bahanesiyle  önce Keçiler Köyü'ne uğrayıp birlikte Emre Köy'e geçiyorlar.
Hem yaşadığı tecrit durumu hemde ona eklenen yakalandığı verem hastalığı nedeniyle yine tek başına kahvenin bir köşesinde oturan Tevfik Bey'e Başçavuşun her zaman yaptığı hakaretlere Albay Tahir Şevki Bey  gözleriyle şahit oluyor. Ancak hiç müdahale etmiyor. Birlikte yeniden Dağkadı'ya dönerken, Emre Köyü eski mezarlığının yanına geldiklerinde Huşt Tahir Şevki Bey beylik tabancasının namlusunu Başçavuşun ağzına sokuyor.
-Eğer bir daha o adama en ufak bir saygısızlık yaptığını görür yada duyarsam, seni bu mezarlığa diri diri gömerim. Bundan sonra ayağını denk al. Yoksa karışmam. diye  tehdit ediyor.
                     Tevfik Bey bu olaydan sonra o Başçavuşun hakaretlerinden kurtuluyor.
Ethem Bey'in kaleminden Tevfik Bey;
Derin Tarih- Çerkez Ethem Meydan Okuyor(Sayfa 77)

Derin Tarih- Çerkez Ethem Meydan Okuyor(Sayfa 78)

                     Vatan için bunca fedakarlıklar yapan bu insan 1948 de Emre Köy'de göz hapsinde iken vefat etmiştir.
                      Allah Rahmet Eylesin! Nur içinde yat ey Tağemate.

Hiç yorum yok:

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Subscribe Now: standard

Translate