Posted by Шlэрэнкъо
|
Pşışawo Tevfik Bey(1883-1948) |
Pşışawo Ethem Bey'in(Nam-ı diğer
Çerkez Ethem)
İlyas,
Nuri ve
Reşit Bey'den sonraki en küçük ağabeyi
Tevfik Bey kimdir?
1864 yılında
Kafkasya'dan Balkanlara sürgünle gelen dedesi
Pşışawo Abdullah Efendi'nin en büyük oğlu
Ali Bey ve eşi Goşemaf Hanım'ın 4. oğludur
Tevfik Bey. Yıllarca
Adığe halkının hiç yakasını bırakmamış savaşların içinde doğmuş, savaş nesillerinin bir ferdidir. Ağabeyleri
İlyas ve
Nuri Beyler Balkanlardaki ayaklanmacılarla girdikleri çatışmalarda hayatlarını kaybetmişlerdi. O da büyümüş ve ağabeyi
Reşit Bey gibi subay olmuş ve
Osmanlı'nın her cephesinde can siperane ayaklanmaları bastırmaya çalışmıştı.
1. Dünya Harbinde
Almanya ile ortak olan
Osmanlı devleti
Almanya'nın savaşı kaybetmesiyle yenik sayılmış ve ordusu lağvedilmişti.
O dönemden bir anekdot;
Tevfik Bey, babası
Ali Beyin
Bandırma'daki konağının balkonunda oturuyor. Yoldan geçen iki eski askerin onu gayr-i ihtiyari asker selamıyla selamladığını gören eşi
Kıymet Hanım sorar;
-Bunlar hala sana niye selam veriyor?
Tevfik Bey- Hı hı hı. Onlar gayet iyi biliyor. Yarın işler tersine dönerse...
Lağvedilmiş bir ordunun askeri olan
Pşışaw kardeşlerden
Reşit Bey son
Osmanlı Meclis-i Mebusanına
Saruhan Milletvekili olarak girmiş, aynı zamanda
Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olarakta
İstanbul'da istihbari faaliyetlerde bulunurken,
Tevfik Bey Kuşçubaşı Eşref Bey ile
Salihli'deki çiftliklerini adeta bir cephaneliğe dönüştürmüşlerdi.
İran cephesinde yaralanmış
Ethem Bey ise, nekahat dönemini atlatmak için
Bursa'nın
Mihaliç Kasabasına bağlı
Emre Köyü'ndeki baba ocağına dönmek zorunda kalmıştı.
Pşışaw kardeşler Anavatanları
Kafkasya'yı
Ruslardan geri almak için
Çerkez ve
Kürtlerden oluşan bir ordu kurma çalışmaları yapıyorlardı ki,
İngilizler tarafından destekli
Yunan ordusunun
Anadolu'yu işgal etme hazırlığında olduğu bilgisi bu planlarını alt-üst etmişti. Bu işgali önleyebilmek için büyük bir maddi kaynağa ihtiyaç vardı. Bu kaynağı temin edebilmek amacıyla her çareye başvuruyorlardı. Bu konudaki girişimlerinden biri de
Yunan birliklerinin
Anadolu işgali sırasında ihtiyaç duyacakları paranın karşılanması için
İngilizler tarafından
İzmir valisi
Rahmi Bey'e gönderilen parayı her halukarda ele geçirmekti.
Rahmi Bey bu parayı
Ethem Bey'e güzellikle vermeyince oğlunu kaçırmışlar ve fidye karşılığı serbest bırakmışlardı.
Çok kısa bir süre sonra beklenen gerçekleşmiş,
Yunan İzmir'e girmişti.
Orbay Rauf Bey ile
Kundukh Bekir Sami Bey vatanperverliğine, samimiyetine ve savaşçılığına en güvendikleri
Pşışaw kardeşlerin evine giderek
Ethem Bey ile babası
Ali Bey'e gelişmeleri anlatmış ve bir direniş başlatmaları için onları ikna etmekte hiç zorlanmamışlardı. Hele ki anlatılanları duyan babaları
Ali Bey;
-Bir vatanımızı kaybettik Çakır, diğerinide kaybetmek olmaz. diyerek onay vermesiyle hiç vakit kaybetmeden bir direniş örgütleme çalışmalarına başlamıştı.
Pşışaw kardeşler daha sonraları
Kuvva-i Seyyare olarak adlandırılan 10.000 kişilik gerilla savaşçısından oluşan bir ordu kurarak,
Yunan ordusuna
Ege'yi dar eden büyük bir cephe açmıştı. Batı Cephesi Umum Kumandanı
Ali Fuat Paşa ile çok iyi bir uyum içerisinde hareket eden
Kuvva-i Seyyare Umum Kumandanı
Ethem Bey ve ağabeyi
Tevfik Bey her cephede başarıdan başarıya koşuyordu. Taa ki
Gediz muharebesinde
Yunanın büyük bir bozguna uğratılmasına kadar. Bu başarıyı hiç içine sindiremeyen
Ankara, Ali Fuat Paşa'yı
Moskova'ya ataşe olarak atayıp, yerine İnönüyü getirince, İnönünün riyakarlıkları nedeniyle eski uyum bitmiş, yerini kaosa bırakmıştı
. Ethem Bey'in olmadığı zamanlarda vekil olarak
Tevfik Bey bu orduyu sevk ve idare ediyordu.
Bilecik'te
İstanbul hükümet temsilcileriyle buluşma bahanesiyle
Ankara'ya çağrılan
Ethem Bey'e suikast teşebbüsü açığa çıkınca
Pşışaw kardeşlerle
Ankara arasında ipler tamamen koptu. her ne kadar kazanma ihtimalleri olmasa da, Batı cephesindeki tüm birliklerini
Kuvva-i Seyyare üzerine süren
Ankara, sonu tasavvur edilemeyecek derecede korkunç olacak bir iç savaşa fütursuzca zemin hazırlıyordu.
Bir iç savaşın ne derece vahim sonuçlar doğuracağını gayet iyi biliyordu
Pşışaw kardeşler. Buna mahal vermemek içindir ki, tarihte eşine rastlanmamış bir strateji geliştirerek birliklerini lağvetmiş, hatta kendi üzerlerine sürülen orduya katılmalarını sağlamışlardı. Kendileri de
Yunan'dan geçiş hakkı talep ederek savaşmaktan feragat etmişlerdi. Bu feragati kendileri için çok iyi bir koz olarak kullanan
Ankara çoktan hain! olarak ilan etmiş oldukları
Pşışaw kardeşleri 150likler listesinin en başına koymuştu. Yıllarca sürgün hayatı yaşayan
Pşışaw kardeşler, 150 liklere af çıkınca
Ethem Bey hariç yurda dönmüşlerdi.
Tevfik Bey Emre Köy'de tam bir açık hapishanede yaşıyordu. Öyle bir tecrit edilmişti ki, hiç kimse ne bir selam verebiliyor, nede selamını alabiliyordu. Kim ki onunla selamlaşsa yada tek bir kelime konuşsa köydeki muhbirler jandarmaya ihbar ediyordu. İhbar edilen kişi
Dağkadı'daki jandarma karakoluna götürülüyor ve saatlerce sorguya çekiliyordu. Bu durum dayak ve işkenceye varabiliyordu.
Tevfik Bey yaşadıklarından kahroluyordu. Üzüntüsünden verem olmuştu son yıllarında.
Bandırma'da tedavi oluyordu. Sıcak bir yaz günüydü. Güneş sabahtan daha kavurmaya başlamıştı ortalığı.
Tevfik Bey her hafta belli bir günde
Dağkadı karakoluna imzaya gitmek zorundaydı.
Bandırma'dan
Akçapınar yoluna kadar vasıta ile gelmişse de, oradan
Emre Köy'e yaya olarak gitmek zorundaydı. Yaya olarak
Eski Ziraatlı'yı geçmişti.
Yeni Ziraatli Köyü'nden
K'oh Rahmi henüz çocuktu ve Salih amcasıyla tarlaya gidiyorlardı. Amcası Yokuş aşağı sallanarak gelen
Tevfik Bey'i uzaktan daha tanımıştı.
-Oooo. Bak. Pşışawko Tevfik bu gelen.
Hemen öküz arabasını durdurup gelmesini beklediler. Selamlaştılar. Amcası;
- Gel köyde birşeyler ikram edeyim. Biraz muhabbet ederiz. Hem yorulmuşsundur. Dinlenirsin biraz.
- Allah razı olsun da. Dağkadı'ya imzaya yetişmem lazım. onun için vakit kaybedemem.
Tevfik Bey K'oh Rahmi'ye seslenir;
- Evlat! Varsa bana bir bardak su verirmisin?
K'oh Rahmi derhal testiden bir bardağa su doldurmaya hazırlanıyordu ki,
Tevfik Bey hastalığını başkalarına bulaştırmamak için cebinde taşıdığı bardağını çıkararak;
- Hayır! O olmaz. Buna doldur. der.
K'oh Rahmi de onun uzattığı o bardağa suyu doldurur.
Tevfik Bey suyu içtikten sonra vedalaşırlar ve
Tevfik Bey yine bir imza için
Dağkadı yollarına düşer.
Bir gün
Tevfik Bey Emre Köydeki kahvenin bir köşesinde tek başına otururken Jandarma içeri giriyor.
Jandarma Karakol Başçavuşu;
- Herkes ayağa kalksın. Arama var!
Tevfik Bey dahil herkes ayağa kalkıyor. Başçavuş Her hafta imza vermeye gelen
Tevfik Bey'e karşı antipati beslediği için hemen onun yanına giderek her daim yaptığı gibi onu azarlıyor ve ağza alınmayacak küfürler ediyor.
Tevfik Bey Başçavuşun hakaretlerine alışkın olduğundan ve çaresizlikten dolayı sineye çekiyor her şeyi.
Tevfik Bey çekiyor da, o anda orada bulunan misafir
Çerkeslerin çok ağırına gidiyor şahit oldukları durum. İçlerinden birisinin akrabası olan Bursa Vilayeti Jandarma Kumandanı Albay
Huşt Tahir Şevki Bey'i
Bursa'da ziyaret ederek durumu izah ediyor.
-Tamam. İlgileneceğim. Ben gerekeni yaparım. Siz durumu takip edin. diyerek onları yolcu ediyor
Huşt Tahir Şevki Bey.
Ertesi gün tek başına doğru
Dağkadı Karakoluna gidiyor. Başçavuşu da yanına alarak, denetleme bahanesiyle önce
Keçiler Köyü'ne uğrayıp birlikte
Emre Köy'e geçiyorlar.
Hem yaşadığı tecrit durumu hemde ona eklenen yakalandığı verem hastalığı nedeniyle yine tek başına kahvenin bir köşesinde oturan
Tevfik Bey'e Başçavuşun her zaman yaptığı hakaretlere Albay
Tahir Şevki Bey gözleriyle şahit oluyor. Ancak hiç müdahale etmiyor. Birlikte yeniden
Dağkadı'ya dönerken,
Emre Köyü eski mezarlığının yanına geldiklerinde
Huşt Tahir Şevki Bey beylik tabancasının namlusunu Başçavuşun ağzına sokuyor.
-Eğer bir daha o adama en ufak bir saygısızlık yaptığını görür yada duyarsam, seni bu mezarlığa diri diri gömerim. Bundan sonra ayağını denk al. Yoksa karışmam. diye tehdit ediyor.
Tevfik Bey bu olaydan sonra o Başçavuşun hakaretlerinden kurtuluyor.
Ethem Bey'in kaleminden Tevfik Bey;
|
Derin Tarih- Çerkez Ethem Meydan Okuyor(Sayfa 77) |
|
Derin Tarih- Çerkez Ethem Meydan Okuyor(Sayfa 78) |
Vatan için bunca fedakarlıklar yapan bu insan 1948 de Emre Köy'de göz hapsinde iken vefat etmiştir.
Allah Rahmet Eylesin! Nur içinde yat ey Tağemate.