When If I'd can to realized my idea, we'll anneed to nucluer energy and other inconvenient energy kinds.I think about who are Caucassian languages the key for to decipher of historical knowledges.
Yıllardır Ethem Beyi cahil, çetecilikten başka birşeyden anlamayan basit bir kişi olarak ifade eden bir sürü densiz aşağıda soracaklarımı cevaplasın lütfen...
Sizce cahil birisi;
1- Bakırköy Küçük Zabit Mektebi( Ast subay okulu) ni 1.likle bitirebilir mi?
2- Hadi oldu diyelim; Daha sonraki askerlik görevlerindeki başarılarından dolayı Vekil-i Zabit(Teğmen) rütbesine terfi edebilir mi?
3- 1. Dünya savaşında Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde 250 milyon nüfuslu bir imparatorluğun en problemli bölgelerinde gizlilik ve tehlike seviyesi çok yüksek operasyonlarında görev alabilir mi?
4- Osmanlı devletinde yüzlerce paşa, binlerce zabit çaresizlikten kıvranırken 2bin süvari 3 bin piyadeden oluşan bir direniş örgütleyebilir mi? Şu aşağıdaki resimde kırmızı çizgi ye iyi bakın. Hangi cahil 220 Km uzunlukta bir cephede kendinden 20 kat fazla mevcudu olan orduya 2 yıl boyunca direnebilir?
Batı Cephesi (220 Km) uzunlukta Kuvva-i Seyyare Savunma Hattı
5- Hadi örgütledi diyelim. bu 5bin kişi ile 200bin kişilik bir orduya 19 ay boyunca kan kustururcasına 376 çarpışmada zafer kazanabilir mi?
6- 2bin süvari için en az 2bin at gerekir. Sadece bunların yemini temin edebilir mi?
7- Emrindeki 5bin kişinin tamamı birer "ölüm makinesi"ne dönüşmüş silahşör. Bunları bir cahil idare edebilir mi?
Cevap ver! Böyle bir askeri dehaya "Cahil" diyen cühela....
"Mesela soyadı değiştirme... Birçok vatandaşımız için mahkemelere gidilmesi gereken uzun bir sürecin parçasıyken yeni uygulamayla dilekçeyle soyadı değişimi mümkün olabilecek. Birçok soyadları vaktinde verilmiş ama vatandaşlarımız açısından ve sosyal kültürel etki bakımından değiştirme zarureti olan soyadları var. Çok uzun mahkeme süreçleri olmayacak, dilekçeyle soyadı değiştirilecek. Doğum, ölüm, adres değişiklikleri elektronik ortamda yapılabilecek. Doğum için dahi ne kadar bürokratik uygulamaların olduğu hepimizin malumu. Yeni kimlikler ki son derece kullanışlı, elektronik, biyometrik özellikleri de taşıyan kimlikler Aralık ayından itibaren verilmeye başlanacak."
İnnemâ yenhâkumullâhu anillezîne kâtelûkum fîd dîni ve ahrecûkum min diyârikum ve zâherû alâ ıhrâcikum en tevellevhum, ve men yetevellehum fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).
1.
innemâ
: fakat
2.
yenhâkum(u) allâhu
: Allah sizi nehyeder, size yasaklar
3.
ani ellezîne
: onlardan, o kimselerden
4.
kâtelû-kum
: sizinle savaşan
5.
fî ed dîni
: dîn hakkında
6.
ve ahrecû-kum
: ve sizi çıkardılar
7.
min diyâri-kum
: sizin yurdunuzdan
8.
ve zâherû
: ve arka çıktılar, yardım ettiler
9.
alâ ihrâci-kum
: sizin çıkarılmanıza
10.
en tevellev-hum
: onlara dönmeniz, dost olmanız
11.
ve men
: ve kim
12.
yetevelle-hum
: onlara dönerse, severse, dost edinirse
13.
fe
: o taktirde
14.
ulâike
: işte onlar
15.
hum(u)
: onlar
16.
ez zâlimûne
: zalimler
60/MUMTEHİNE-9: (Bekir Sadak) Allah, ancak sizinle din ugrunda savasanlari, sizi yurtlarinizdan cikaranlari ve cikarilmaniza yardim edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim onlari dost edinirse, iste onlar zalimdir. / (Diyanet İşleri (eski))
KURANMEALİ.ORG
Bizler her şeyden önce bu Ayet-i Kerimeyi aklımızdan hiç çıkarmadan, toplumsal davranış ve ilişkilerimiz konusunda rehber edinmeliyiz.
Önce bir soralım kendimize;
1- Bizi tarih öncesinden beri yaşadığımız yurdumuzdan kim(ler) çıkardı?
2- Yurdumuzdan çıkarılmamıza türlü anlaşmalarla kim(ler) yardım etti?
" Tamam ama, o gün yapılmış olan bir yanlışın kabahati, bugün yaşayan torunlarına mal edilemez ki" şeklinde hedef saptırıcı savunmalarla(ZALİM)lerle karşılaşıyoruz.
İlk bakışta hemen onaylayacağımız çok insancılmış gibi gelen bu yaklaşım, hiç hesaba katmazmı ki o gün atalarımıza yapılan yanlışın ceremesini bugün biz torunları da hala çekiyoruz.
Buna mukabil, o günkü yanlışı yapan ve bizleri anavatanımız dışında diasporalarda yaşamaya mahkum edenlerin torunları, geçmişleriyle yüzleşerek yapılan yanlışın telafisi için çabalamak yerine, bugünde aynı siyaseti yürüterek suç ortağı olmuyorlar mı?
Çarlık yıkıldı hazırlıksız yakalandık, SSCB yıkıldı yine ders almadık. BDT nin de uyguladığı faşizan politikalar sonucu olarak her an dağılacağını ütopya olarak görmekten vazgeçip, gelecek kurgumuzu bu varsayım üzerine inşa etmeli, maddi-manevi hazırlıklı olmalıyız.
Diaspora da yaşıyor olup, Anavatan Kafkasya dışında varlığını sürdüremeyeceğinin bilincindeki kişilerin yapması gereken;
1- Kendi özelliklerine uygun bir dönüşü imkanlarının elverdiği en kısa zamanda gerçekleştirmek,.
2- Dönüşü başarmış olanların köprü vazifesi görerek, diğerlerini de teşvik edip bu eylemi hızlandırmak
3- Kendi dönüş imkânı olmayıp dönüş fikrini destekleyenlerin dönüş yapmak isteyenleri maddî manevî desteklemesi.
Kafkasya'nın kaderini belirleyecek olan Dünya üzerinde yaşayan Kafkasyalıların % 80-90 ını oluşturan T:C.de yaşayan diaspora Adığeleridir.
Yaşanılan ülkelerde kimlik bilincini kaybetmeden kültür mirasını da korurken bir taraftan da imkanlar dahilinde Anavatana "Dönüş" desteklenmeli ve gerçekleştirilmelidir.
Ne kadar güçlü olursa olsun hiç bir devlet tam bağımsız olamaz.
Mutlaka siyasi, ekonomik v.b. ilişkiler kurmak zorunda olmakla birlikte, Otokton halkların hakimiyetinde iç ve dış ilişkilerinde tam bağımsız bir Kafkasya'dan emperyalist emelleri olanlar dışında kimseye zarar gelmez.
Kafkasya'nın kadim halkı Adığe, Abhaz, Alan ve Ubıhlar'ın geleneksel erkek kıyafetlerinin adı Adığe lisanında "Şığın"dır.
Şığınların sağ-sol göğüs üzerindeki "fişeklik" zannedilen, "Hazığır" olarak tabir edilen sıralı bölmelerde, konsantre edilmiş et veya bitkisel yiyecekler, dış etkenlerden koruyacak şekilde yalıtımı sağlanarak muhafaza ediliyordu.
Bir erkek savaş yada başka bir amaçla evinden ayrıldığında, mecbur kaldığında en az 2 hafta bu gıdalarla idare edebiliyordu.
Savaşlarda düşmanlar yanlarında yiyeceklerini de taşımak zorundaydılar ve bu ağırlık onlara çok büyük dezavantaj oluşturuyordu.
Eğer Kafkas-Rus savaşları 100 yıldan fazla sürdüyse bu "Hazığır" kültürü sayesindedir.
Bu kültüre sahip olmayan nüfus olarak eşit hiçbir halk bunca ateş gücü üstünlüğü olan bir orduya karşı 2 yıl bile dayanamazdı.
Amerika ve Rusya gibi uzay teknolojisine sahip olan devletler bile 1900 lü yıllarda bu metodu keşfetmiş, astronotların uzayda geçirdikleri zamanlarda yaşamlarını idame ettirmeleri için kullanabilmiştir.
Olimpiyat..... Sözde barış ve kardeşlik!!! ile yarışma ruhu olduğu palavrasıdır. Palavradır, çünkü öyle olmasa, Soykırım yapan hiçbir devlet, soykırım yaptığı bir mekanda böyle bir organizasyon yapamazdı. Bu öyle bir şey ki; Amerika'nın Hiroşima'da, Nagazaki'de Japonları yok sayarak, orada kendi adına olimpiyat düzenlemesi gibi... Böyle bir organizasyonu düzenleyen bir devlet, "Devlet" olarak resmen tanıdığı, diğer bütün devletler gibi böyle bir organizasyona katılma hakkı kazanmış bir Devlet'i yani Abhazya'yı, sırf siyasi çıkarlar gözeterek(batılı devletlerin gürcistan politikalarına kurban ederek) bu organizasyona katılmasını engellemez, tam tersine davet ederdi. Üstelik dünya literatüründe beyaz ırka adını vermiş "Caucasus" ırkının en ari temsilcisi konumunda olan Kafkas halkları yine kendi ırkdaşları tarafından ihanete uğramaktadır. Bu da gösteriyor ki, olimpiyat artık "olimpiyat" olmaktan çıkmış, egemen devletlerin siyasi çıkarlarına hizmet eder bir hal almıştır. Yunanistan'da artık bu gerçeği görmeli ve atalarının mirası olan, amacından saptırılarak emperyal devletlerin siyasi arenasına dönüşmüş "Olimpiyat" denilen organizasyonların yeniden asıl amacına hizmet etmesini sağlamalıdır. Bu sebeplerden dolayı, tüm Kafkas kökenlilerin yapması gereken; Bu şekilde asla barış ve kardeşliğe hizmet etme misyonu olmayan, "olimpiyat" denen bu ruhunu yitirmiş organizasyonların hiçbirine "Ebediyen" gerek sporcu, gerekse herhangi bir sıfatla katılmamaları ve süresiz olarak boykot etmeleridir.
Suriye'deki iç savaştan muzdarip, Türkiye'ye sığınan mülteci sayısı yaklaşık olarak 100 bin cıvarında. 75 milyon nüfuslu devlet, mülteci sayısı bu seviyelere ulaştığında adeta paniklemeye başladı ve diğer devletlerden destek arayışına yöneldi. Bu 75 milyon nüfusun yaklaşık olarak 5 milyonunun Kafkas kökenli olduğu tahmin ediliyor. Yani toplam nüfusun 1:15 i oluyor. Orantıya vurduğumuzda bu 100 bin göçmenin yaklaşık olarak 6,600 kadarı bizim sırtımızda demektir. Buna ilaveten, sadece biz Kafkas kökenlilerce yaklaşık 1000 kişi tüm masraflarını karşılayıp anavatana yollayabilmiş, halen Türkiye'de barınmalarını sağladığımız 1000 kişi cıvarındadır. Orantısal olarak baktığımızda bizler devletten daha ağır bir yükün altındayız demektir. Hele ki, bunca bölünmüşlük, bunca iletişimsizlik ve bunca duyarsızlık göz önüne alındığında, bu konuda emek veren, maddi destek sağlayan, çok az sayıdaki insanımızın olağanüstü bir gayret içinde olmaları takdire değer.
Şöyle basit bir hesap yaparsak;
5 milyon Kafkas kökenliden 1:100 ü yani 50 bin kişi 1Ayda 1 SMS= 20 TL bağışlasa, 1Ayda 1milyon TL toplanir. 1 kişinin Aylık ortalama harcaması 250 TL ise, 4bin kişinin barınma ihtiyaçları problemsiz olarak sürdürülebilir.
VE BU BİZİM GERÇEK GÜCÜMÜZÜN SADECE YÜZDE BİRİ!!! HAYDİ TÜM GÜCÜMÜZLE ... TÜM GSM OPERATÖRLERİNDEN 1864 AD SOYAD YAZARAK 7979 A SMS ATALIM... BİNLERCE SOYDAŞIMIZI ÇARESİZLİK İÇİNDE YOK OLMAKTAN KURTARALIM..
Hamasi nutuklarla Osmanlının yedi düvele karşı tek başına kazma kürekle kazanılmış zafer olarak yüceltilen, gerçekte ise Alman stratejisi ile toplu tüfekli mühimmatlı savunma 11 ay sürmüş ve Osmanlı askeri kaybı 200bin cıvarı olmuştu.
Ruslar Kafkas şehitlerimizin kafalarını koparıp böyle sırıklara takmışlardı.
101 yıl süren Kafkas-Rus savaşında ise;
Yılda ortalama 25bin kişiden hesaplandığında 2milyon525bin kayıp verilmişken, sadece Kbaada (Krasnaya Polyanna) savaşında ise, ağır silahlarla donatılmış Ruslara karşı hiç bir destek almadan 1 aylık bir çarpışmanın sonucu; Kafkas halklarının askeri kaybı 1milyon 500 bin kişidir. 2014 Kış Olimpiyatlarının yapılacağı o vadide öylesine bir soykırım yaşanmıştır ki, koskoca vadi ölen insanların kanlarıyla kıpkırmızı hale gelmiştir. 24 Mart 1864te Çerkeslerin yenilmesiyle sonuçlanan bu meydan muharebesinin yapıldığı vadinin adını Ruslar Krasnaya Polyanna(Kızıl Çayır) olarak değiştirmişlerdir.
Dünya Dünya olalı böyle bir meydan muharebesi görmemiştir.. Göremezde... İnşallah görmez ve hiçbir toplum böyle bir zulüm yaşamaz..
Biz, “Soçi Olimpiyatları’na Hayır Kampanyası” Organizasyon Komitesi Üyeleri olarak, Soçi’de yapılacak olan 2014 Kış Olimpiyat Oyunları’nı şiddetle kınıyoruz. Soçi'nin Çerkes Soykırımı toprağı olması nedeniyle, Dünya'ya ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne Rusya'yı Soçi Olimpiyatları'nı gerçekleştirmekten men etmesi için çağrıda bulunuyoruz.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi; kararını vermeden önce, Soçi’nin ev sahibi olarak seçilmesinin getireceği sosyo-politik ve çevresel sonuçları ile ilgili endişelerimiz hakkında Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni bilgilendirmek için gereken her çabayı gösterdik. Bu bağlamda, Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyelerinden sorumlu davranmalarını ve sadece çevreye ve insan haklarına değil tüm Olimpiyat Hareketi’nin kamusal imajına telafisi mümkün olmayacak bir zarar verebilecek olan her türlü kararı geri çevirmelerini talep ettik.
Ne var ki;
Rusya’nın Olimpiyat organizasyonunun resmi sitesindeki çarpıtılmış bilgiler Soçi’nin tarihinden ve halkından koparılmak istenmesinin kanıtıdır. Binlerce yılda oluşan Çerkes medeniyetinin ve kültürünün evi olan Kuzey Kafkasya’yı ve bağımsız Çerkesya’nın son başkenti Soçi'yi, yalanlarla dolu süslü propagandalarla Dünya’ya tanıtmak mümkün değildir.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Soçi’yi ev sahibi olarak seçme kararının arkasındaki gerekçeyi anlamaya çalışırken, Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmak için seçilecek aday şehirlerden biri Auschwitz olsaydı ne olurdu diye sormadan edemedik. 1.5 milyon insanın sistematik olarak aç bırakılarak ve işkenceye maruz bırakılarak öldürüldüğü Auschwitz’i olimpiyatlar için ev sahibi olarak seçmek vicdanlı ve kabul edilebilir bir karar olur muydu? Peki, 18–19.yy Rus-Kafkas savaşları sırasında Rusya'nın uyguladığı vahşi politikanın bir sonucu olarak Çerkesler için bir mezarlık haline gelmiş Soçi ve çevresinde olimpiyat oyunlarının yapılmasını kabul etmemiz nasıl beklenebilir? Rusya'nın yol açtığı tahrip Çerkesler için düzeltilemez seviyededir. O tarihteki Çerkes nüfusunun yarısı öldürülmüş, kalanların ise neredeyse %90’ı anavatanları dışına sürgün edilmiştir ve bu sebeple Çerkesler toplam nüfusuna oranla Dünya'daki en büyük diasporayı oluşturmuştur.
Kuzey Kafkasya'da değişik idari birimlerde yaşamak zorunda bırakılan Çerkeslerin toplumsal örgütlerinin Soçi ile ilgili sembolik talepleri dahi görmezden gelinmektedir. Bugün Kuzey Kafkasya'da, Rusya’nın bütün tarihi çarpıtmalarına ve Kafkasya'da yürüttüğü baskıcı politikalarına rağmen, Çerkes Soykırımı’nın 150. yıl dönümü olan 2014 yılında düzenlenmek istenen Soçi Olimpiyatlarına karşı sivil muhalefet hakkını kullanan kişi ve gruplar tehdit edilerek ve çeşitli saldırılarla susturulmaya çalışılmaktadır.
Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev güvenlik gerekçelerini sebep göstererek 19 Ocak 2010 tarihinde imzaladığı kararnameyle, yeni yapay sınırlar çizilerek Soçi kentinin de içinde bulunduğu Krasnodar bölgesi ve Adigey Özerk Cumhuriyeti’ni dışarıda bırakacak şekilde Kuzey Kafkasya Federal bölgesi oluşturulduğunu duyurmuştur. Dünya kamuoyuna duyuruyoruz: 2014 Kış Olimpiyatlarının yapılacağı Kuzey Kafkasya bizzat Rusya Devlet Başkanı tarafından tehlikeli bölge ilan edilmiştir. Bu koşullar altında bölgede yapılması planlanan kış olimpiyatlarının güvenli bir ortamda gerçekleşebilmesi mümkün değildir.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi bu kararı alarak, Rusya Devlet Başkanı Medvedev ve Başbakanı Putin’in demokrasiye bağlılığına ve Rusya’da ki insan hakları ihlallerine ilişkin ciddi eleştiriler ve sorulara rağmen, Putin’in emperyal saiklerine göre şekillendirdiği otokratik yönetim şekline de onay vermiş oldu. Soçi’yi olimpiyatlar için ev sahibi kent olarak seçen Uluslararası Olimpiyat Komitesi, yoğun insan hakları ihlallerinin olduğu, çatışmaların devam ettiği ve sivil toplumun özgür iradesi üzerinde uzun bir süredir devlet baskısının hakim olduğu Kafkasya’daki kırılgan koşulların üstünü beton ile kapatmanın önünü açmış oldu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin bu kararı dolayısıyla Rusya’nın bölgede uyguladığı anti demokratik ve baskıcı hareketlerinin meşru bir zeminde uluslararası geçerlilik kazanması anlamına gelmektedir. Biz, dünya kamuoyu önünde bir kez daha Olimpiyat komitesini ve tüm Olimpiyat sporcularını bu insanlık suçuna ortak olmamaya davet ediyoruz.
Bunun yanında, Uluslararası Olimpiyat Komitesi bölgede yaşanabileceklere ilişkin Çevre aktivistlerinin derin kaygılarını görmezden geldi. Oysa Soçi yakınlarında pek çok spor organizasyonun düzenleneceği Krasnaya Polyana kayak alanı, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan ve koruma altında bulunan Kuzey Kafkasya doğal yaşam alanlarının önemli bir parçasıdır.
Yukarıdaki nedenlerden dolayı;
2014 Kış Olimpiyat Oyunları’nın Soçi’de yapılacak olması, ne kadar iyi niyetli ve barış amaçlı bile olsa, kabul edilebilir değildir.
Biz soykırıma maruz kalmış bir halkın torunları olarak bir kez daha Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kararını şiddetli bir şekilde kınadığımızın altını çiziyoruz. Özgürlük aşığı Promethe’nin Kafkasya dağlarında tutuşturduğu meşaleyi hürriyet katili Rusya’ya vermeyin! Soçi’nin kasıtlı bir yıkıma daha ev sahipliği yapmasına izin vermeyin!
Uzun yıllar süren soğuk savaş dönemi yetmiyormuş gibi,12 Eylül 1980 deki askeri darbe tarafından derneklerimizin kapatılmasından dolayı, son derece örgütsüz ve çok hazırlıksız yakalandığımız, 1989 yılında Sovyetler Birliği dağıldığından beri, diasporada yaşayan birçok Kafkas kökenli insan gibi benimde anavatanı bir kez bile olsa görme umudum canlanmaya başlamıştı. Daha sonraları kurulmaya başlanan dernekler kanalıyla, Anavatandaki cumhuriyetler ile oluşturulan bağlantılar sayesinde "Dönüş" hayalleride gerçekleşmeye başladı.1993 yılında Kafder tarafından derneklere gönderilen bir yazıda çifte vatandaşlık başvurusu için oraya gitme şartı kaldırılmış olduğu bilgisi doğrultusunda gerekli evrakları tamamlayıp Kafder'e göndermeme rağmen konuyla ilgili hiç bir gelişme olmaması ve bu evrakların akıbetinin belirsiz kalması uzun bir süre hayal kırıklığı yaşamama sebep olmuştu.
Hayalim; Anavatana dönmek, varsa oradaki akrabalarımı bulmak, orada aile kurmak, yaşamımın kalan kısmını orada idame ettirmek ve en önemlisi oraya katkı sağlayacağını düşündüğüm bazı şeyleri orada hayata geçirmekti.(My Blog List)
2011 İlkbaharında Güney Marmara Kafkas derneklerinin Bandırma Kuzey Kafkasya Kültür Derneği'ne verdiği, Kafkasya'ya gezi düzenleme görevine istinaden bu derneğimiz, Ramazan Bayramı tatilini orada geçirmek isteyen bölge sakinlerinden oluşan 38 kişilik bir kafile oluşturarak 28 Ağustos- 2 Eylül 2011 tarihleri arasında benimde katıldığım bir gezi gerçekleştirdi. Kafilemiz gerçekten çok saygıdeğer ve nezih insanlardan oluşmuş ve gezimiz hiç problemsiz bir şekilde sonuçlandırılmıştı. Bu vesileyle gezimizi düzenlemekte büyük emeği olan Bandırma K.K.K.Derneği Başkanı Sayın (Adza)Namık Nart'a teşekkürlerimi sunuyorum. Temennim odurki; Bu ilk olmuştur ve geleneksel hale getirilerek her müsait zamanda tekrarlanır.
Sabiha Gökçen'de
Sabiha Gökçen Havalimanında iftar
28 Ağustos 2011-Pazar Uzun yolculuklardaki tecrübem sayesinde yola rahat bir kıyafetle çıkmayı tercih ettim. Biraz tuhaf gibi gelebilir ancak eşofman giydim, yol kıyafeti olarak. Saat 14:00 da Bandırma'dan İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanına hareket eden özel olarak kiralanmış otobüsümüz çok keyifli bir yolculuktan sonra 18:00 da bizi havalimanına ulaştırdı. Gidiş yolculuğu Ramazan ayı içinde olduğu için kimimiz seferi idik, oruçlu olanlarımız ise İftarı havalimanında yapmak zorunda kaldılar. İşlemlerimizi tamamlayıp uçağa binmemiz saat 22:00 cıvarında idi. Bu 5. uçuşum oluyordu ve böyle bir şey görmedim. İki saatlik uçak yolculuğunda ikram diye bir şey yok.Herşey parayla. Sözde uçak yolculuğu yaptık. Otobüslerde!!! Pardon köy minibüslerinde bile yolculuk daha kaliteli. Bu yolculuk esnasında güzel şeylerde olmadığı söylenemez. Kafilemiz Tağematelerinden (Neşuko)Cihat Beyin köylüsü olduğunu öğrendiğimiz, babası Maykop'ta cafe işletmeciliği yapan Neris isimli genç ve güzel bir Adığe pşhaşşenin tesadüfen bizimle aynı uçakta oraya gidiyor olması, kafilemize yakın ilgi ve alakası ile, gümrük geçişinde ihtiyaç duyan herkese tek tek yardımcı olarak, işleri kolaylaştırması kafilemiz açısından bir şans olmuştu.
Uçakta giderken
29 Ağustos 2011-Pazartesi(Arefe) Krasnodar havaalanına indiğimizde yerel saat 01:30 idi. Piste iner inmez ilk dikkatimi çeken şey, hiçbir yerde görmediğim kadar çok özel jetler sıra sıra dizilmiş olmasıydı. Bu küçük denebilecek havaalanında bu kadar çok özel jet olması şaşırtıcı oldu elbettte. Demek burada ekonomik geçim standardı benim tahminimden çok yüksekmiş.Tur operatörümüz Osman bey tarafından kafile başkanımız Namık beye daha önceden verilen bilgi gereği havalimanındaki işlemler için acele etmememiz istenmiş, ve bizde önce rus vatandaşlarının işlemlerini bitirmesini beklemiştik. Bu psikolojiyi bilen bilir. Hangi ülke sınırlarında olduğunuza göre ya süt dökmüş kedi, yada aslan parçası olursunuz. Zaten gece yarısı idi ve acele etmenin bir anlamı da yoktu. Ruslar işlemlerini tamamladıktan sonra bizde rahat bir şekilde gümrükten geçtik ve Allahıma bin şükür olsun ki, ata topraklarına ayak basma mutluluğuna erişmiş olduk. Yere öyle bir basıyorum ki, sanki kök salıyorum toprağa. Oradaki köklerimle buluşmak istercesine...Öyle bir nefes alıyorum ki her seferinde, sanki oranın bütün havasını ciğerlerime doldururcasına... Hiçmi hiç yadırgamıyorum bulunduğum yeri. Sanki binlerce yıldır burada yaşamışım ve hep buraya aitmişim. -"İşte burası senin vatanın" diyorum kendi kendime. "Gelemesende göremesende senin başka vatanın yok. Sen buraya aitsin..." Bizi Maykop'a götürecek otobüsü beklerken herkes pürneşe bir muhabbet bir espri herkes birbirine. Dıguh pşhaşşe Yıldız -Şapsığ Abi! Hadi iyisin. Geldin sayılır vatanına. Az kaldı. - Hah hah hah.Asıl buraları benim vatanım. Şu anda vatan topraklarına ayak basmış bulunuyorum. Benim dedelerim Kuban bölgesinden sürgün edilmişler. Tarihi kaydedin biryerlere. "Şapsığın Krasnodar'a ayak bastığı gün" diye... -Eeeee madem öpsene toprağı. Hani filmlerde olur ya... -Yaaa öpecemde... Her tarafı fayansla kaplamışlar, Şhapsığo toprağı öpemesin diye :))).. Bir müddet sonra otobüsümüz geliyor ve yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra Maykop Haçeş'te üç bekar arkadaş olarak 307 nolu odaya yerleşiyoruz.
Haçeş Maykop Oteli
İçimizde en yaşlı ben olduğumdan Adığe Khabze gereği baş köşedeki yatağı bana bırakıyorlar ve kendileri kapıya yakın yatakları paylaşıyorlar. Yatakları derken odamız gerçekte iki yataklı. İkinci yatak (Guğoj)Ümit adlı oda arkadaşımıza düşerken, (Tlışe)Özgür'e kapının yanındaki üç kişilik koltuk kalıyor yatak olarak. Banyolarımızı alıp uyku moduna geçiyoruz. Maykop'un o tertemiz havasında, kısa sayılabilecek ancak deliksiz bir uykudan, son derece dinç bir şekilde uyanıyoruz. Musluktan akan o demir gibi suyla el-yüz temizliğinden sonra, yolculuk esnasında sahur yapamadığımdan dolayı kendime oruç tutma konusunda güvenemediğim için seferi olmaya karar veriyorum ve ilk kahvaltımızı Dışeps Cafede yapıyoruz. Burada bizi bir sürpriz bekliyormuş meğer. 1990 yılında derneğimizin kurulmasında öncülük ederek büyük özverilerle bize bir dernek kazandıran, daha sonra "Anavatana Dönüş" yaparak toplumsal hizmetlerine burada devam eden değerli thamatemiz Sayın (Meşfeşşü)Necdet Hatam bu ilk kahvaltımızda kafilemizi ziyaret ederek bizleri onurlandırıyor. Birde Tlışe Doğan Beyle tanışıyoruz. Benim hayalimi yıllar önce gerçekleştirmiş olan. İkisinden de gerekli bilgileri alıyoruz Adıgey ve özellikle Maykop hakkında. Adıgey Cumhuriyeti'nin, dolayısıyla Adıgeleri diğer toplumlardan ayıran karakterini ortaya çıkaran bir özelliğini öğreniyoruz. Oda şu; ne kadar vefakar oldukları... Diğer tüm eski sovyet cumhuriyetlerinde yıkılan Lenin heykellerinin, hala yıkılmamış olduğu tek Sovyet Cumhuriyeti Adıgey.
Lenin Meydanı
(Maykop'ta gezerken iki ayrı yerde gözlerimizle şahit oluyoruz buna) Bu da Adğelerin, adeta bir meşe ağacı gibi her daim dik durabilen, esen rüzgara göre her yöne eğilmeyen özelliğini teyid ediyor kanımca.
Şheguaşe Nehri
Maykop şehir parkı
Bugün Maykop'u tanıma günümüz. Daha ilk günden farkı farkediyorsunuz. Tam bir Avrupa şehri. Her taraf tertemiz. Çok geniş kaldırımlar ve yollar. Yollar adeta cetvelle çizilmiş gibi dümdüz gidiyor. Bir caddenin başından baktığınızda sonunu görebiliyorsunuz çoğu yerde. Kaldırımların yol tarafında büyük yabani kestane ağaçları dizili. Türkiyeden giderek esnaflık yapanlar hariç, kaldırımları işgal eden ne bir işyeri, ne bir araç, ne de Tibet Öküzü gibi kaldırım ortasında yayaların geçişini zorlaştıran kimse göremezsiniz. Burada herkes toplumsal yaşam kurallarına azami şekilde riayet ediyor.
( Umarım Adıgey yetkilileri bu durum yaygınlaşmadan gerekli önlemleri alırlar. Yoksa ileride Türkiyedeki gibi önü alınamaz bir rezalet oluşabilir orada da.)
Binalar son derece bakımlı ve de hoş. Göz zevkinizi bozacak hiç bir şey yok ortalıkta. Herşeyde estetiğe büyük önem verildiği aşikar. Bayanlarını hiç sormayın. Herbiri seyrine doyum olmayan birer estetik abidesi. Otelimizle kahvaltı yaptığımız yerler arasında yaklaşık 200-250 metre mesafe var. Trafik ışıkları bile olmayan bir yoldan karşıdan karşıya geçerken, araçlar 5- 10 metre kala duruyor ve size yol veriyor ki, ışıkları olan yerleri siz düşünün. Parklarda gezerken merkezi yayından yapılan Kafkas müziği geliyor kulağınıza. İşte! Vatanınızda olmanın karşı konulmaz mutluluğu... Bir bakıyorsunuz Kafkas müziği eşliğinde Adğe gençleri Adğe gegu yapıyorlar hemen oracıkta. Derken rus müziği, hatta batı müziği çalınıyor akabinde. Işıklı havuzların sularıda, danslarıyla eşlik ediyor gençlere. Bir bankta otururken yanınızdan geçen küçücük çocukların bile Adğebze konuşmalarına şahit oluyorsunuz büyük bir memnuniyetle.
Birde buraları ecnebi memleket zannedenler için belirtmeden geçemeyeceğim birşey var elbette. Burada gayet güzel ve büyük Camiiler var. Beş vakit ezan okunan ve namaz kılınan. Maykop'un neresinde olursanız olun, ezan sesini duyabiliyorsunuz. Namaz kılmak size kalmış...
Şehrin görülmesi gereken yerlerini gezdikten sonra Milli Müzeyi de ziyaret etmemizi sağlıyor mihmandarlığımızı yapan Necdet abimiz. Aslında tadilatta olmasına rağmen ziyaret etmemize izin veriliyor. Burada tarihimizle ilgili çok değerli bilgilerle donatılıyoruz yetkililer tarafından.
(Maykop'a gidenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer.)
Adıgabze Kur'an
Идз(ы) Пае Ун(э)= Yidz(ı) Paye Wun(e): Dışarıya kuru olarak çıkmak için oda
Идз(ы)=Yidz(ı): Kuru olarak dışarıya atılmak(çıkmak)
Пае=Paye:için(bağlaç)
Ун(э)=Vun(e):Ev,Oda
Bu isimdende anlaşılacağı gibi, Kafkasya'da "Yispevun" adıyla bilinen ve dünya literatüründeki adı "Dolmen" olan bu yapılar, ani bastıran yağışlarda ıslanmaktan kurtulmak, yağış kesildikten sonra kuru bir şekilde dışarıya tekrar çıkabilmek,avcılar veya çobanlar tarafından sürekli yanında taşıması zorluk çıkartan gıda türü şeyleri gerek olumsuz hava şartlarından, gerekse yabani hayvanlardan korumak amacıyla Neolitik çağlarda yaşayan atalarımız tarafından tasarlanmıştır.
30 Ağustos 2011-Salı(Ramazan Bayramı)
Eveeeeeett!!! Bu gün Ramazan Bayramı...İlk başlarda hiç bitmeyecekmiş gibi gelen 11 ayın sultanı bizden ayrılıyor bugün. Nasıl geçtiğini anlamadan. Artık tutanda bir tutmayanda.
Sayın abim (Tlışe)Sadullah sabah erkenden kapımızı çalıyor, bayram namazına hazırlanmamız için. Ümit zaten kalkmış ve banyoda. Sonra Özgür de banyoyu kullanıyor. Ben onları beklerken tekrar uykuya dalıyorum ve onlar çıkıp gidiyorlar. Yeniden uyanıyorum ki vakit epey ilerlemiş. Treni kaçırdığımı düşünerek ağırdan alıyorum. Meğer, neler kaçırmışım neler... Camiiye giden arkadaşların anlattığına bakılırsa (hani birilerinin kurmaya çalıştığı o) "Medeniyyyyetler İttifakı" burada çoktaaaan fiilen kurulmuş bile. Bayram namazına Adıgey devlet erkanı, müftüler, imamlar, papazlar,hahamlar,adıgeler,ruslar,araplar,zenciler... Her ırktan,her milletten her dinden insan iştirak etmişler. Ben hariç. Tabii nede olsa ittifaklar üstü bir Şhapsığo olduğumuzdan:))
Bir güzel haber de, bu bayram ilk defa Ramazan Bayramı resmi tatil olarak kabul edilmiş Adıgey Cumhuriyeti'nde. Maykop Camiindeki Bayram namazı video görüntülerini izlemek için alttaki linkini tıklayınız.. http://www.facebook.com/vahdettin.bayram#!/photo.php?v=2378676868453 Bayram namazına gidenler döndükten sonra, kafile olarak bayramlaşmak amacıyla otelimizin hemen yakınındaki Tetiy Cafede toplanıyoruz. Kafilemizdeki çocuklar türkiyedeki görgü kuralları gereği büyüklerin elini öpmeye çabalıyorlar, ancaaak burada Adğe Khabze geçiyor ve el öptürülmüyor. Çocuklar son derece şaşırıyorlar bu duruma. Ayrıca herkese ismiyle hitab edilmesi gerektğini,anne,baba, abi, abla,amca,dayı gibi sıfatların, bizde kullanılmadığını da öğreniyorlar. Budaaaaa en çok her daim küçük kardeş muamelesi görmekten muzdarip Simoş'un(Smara) hoşuna gidiyor.
Bayramlaşma faslı biter bitmez herkes kahvaltısını yapıyor ve programda Mafekhable köyü gezisi olduğundan otelin yanında bizi bekleyen minibüslerle Mafekhable köyüne hareket ediyoruz. Köyde ilk duraığmız köyün Camiisi. Burada bize içecekler ikram ediliyor ve gezi organizatörümüz Osman bey tarafından köy hakkında bilgilendiriliyoruz. Mafekhable Maykop'un 4 km. kuzey-doğusunda hemen anayol kenarında. 1 Ağustos 1998 de Yugoslavya'dan dönüş yapan Adığeler için kurulmuş bir köy. Bu nedenle "1 Ağustos" Adıgey Cumhuriyeti'nde "Dönüş" günü olarak kutlanıyor. Fakat daha sonra diasporadan dönüş yapanlara buradan 1.5 dönüm ücretsiz arsa vermeye başlamışlar. Şu andaki durum ise, sadece 750 metrekare arsa ücretsiz olarak veriliyor ve siz evinizi kendiniz inşa ediyorsunuz. Bölgede gayrımenkul fiyatları müthiş bir hızla artıyormuş. Maddi gücü olanların 2014 Soçi Kış Olimpiyatlarından önce buradan gayrımenkul almaları faydalı olacaktır. Olimpiyatlardan sonra bölgeden gayrımenkul almak aşırı derece pahalı olacağı kesin.
Köyün çevresini şöyle bir turladıktan sonra Camii yanında bizi bekleyen minibüslerle tekrar Maykop'a dönüyoruz. Yolda, hediyelik eşya alamayı düşünenlerin talebi üzerine Maykop'ta Adıge Wune adında hediyelik eşya satış yerine gidiyoruz. 38 kişilik bir kafile için çok küçük bir yer. Satış elemanları tam şok içindeler.Kimin sorusuna ne cevap vereceğini şaşırmış haldeler. Üstelik dil problemi de var. Burada benim için yeni bir hayal kırıklığı daha.... Hiçbir yerde bulamadığım Kendi Adğe Tlekoatsemiz olan Ş'erenko çipkhesini burada da maalesef bulamıyorum. Hiç olmazsa babaannemin sülalesi olan Pşewu olsa... o da yok. Bari anne tarafından biri olsun.. Şowgen yok işte yok yoook.Oda yok. Haa anneannem Şheguaşe. O var ancak, bir tanecik kalmış. Onu da değerli wunekoşum kardeşim Aran'ın alması daha uygun düşüyor ve o satın alıyor. Küstüm işte hiçbir şey almıyorum:)) Her ne kadar ben birşey almasamda, diğer arkadaşlar uygun buldukları birçok hediyelik eşya satın alıyorlar. Herkes alışveriş işini tamamladıktan sonra Osman bey bizi merkez dışında başk bir çarşı olan Çemüşö bölgesine götürüyor ve oradaki çarşı hakkında bilgilendiriyor. Hem bayram tatili olduğundan, hemde mağazaların kapanış saatinden sonraya kaldığımız için açık mağaza bulamıyoruz. Vakit hayli ilerledi akşam olmak üzere, offff hemde acıktık. Eee şimdi nereye gidilir? Tabiki önce otele, sonra da hangisinde yer varsa ya Tetiy, yada Dışeps Cafede akşam yemeğine. Ve ardından bu Şhapsığo alemlere akıyor:)))
QHUAPHQHAZZ: CİRCASSİAN'S REQUESTS: "Posted by Шlэрэнкъо CIRCASSIAN'S REQUESTS FROM T.C. Political Inquiry; 1 - R.F. with TC of the 'Dual Citizenship' agreement, 2 -Wihch..."